Ayaspaşa'nın Geçmişi ve Bugünü

Ayaspaşa'nın Geçmişi ve Bugünü

AYASPAŞA

1984 yılları sonunda çalışmaya başladığım ve tanımış olduğum, gençliğimin geçtiği semt olan Ayaspaşa veya bilinen adıyla Gümüşsuyu semtinden bahsetmek ve bu şirin ve tarihi semti sizlere kendi gözümden tanıtmak istiyorum.


KONUMU

Ayaspaşa ya da Gümüşsuyu; Taksim Meydanı’ndan doğuda Dolmabahçe, güneydoğuda Kabataş’a doğru inen dik yamaçlar üzerinde, İnönü (eski Gümüşsuyu) caddesi ile Kabataş arasında, Fındıklı’nın üst taraflarında kurulu; 1910’lu yılların mesire yerlerinden olup Beyoğlu ilçesine bağlı bir semttir. Atatürk Kültür Merkezi ve Taksim Gezi Parkının güneydoğusundan aşağı sahile doğru inen ve eski Park Otelin (Şimdiki CVK Park Bosphorus Hotel) yanlarından aşağıya Kabataş’a doğru inen bölge veya semttir. Sırtlarda kurulan semt birçok yokuş ve merdivenli dar sokaklardaki çoğu yüzyılın ilk çeyreğinden kalma eski apartmanları, Alman Konsolosluğu vb. görkemli binalarıyla kentin kendine özgü çizgiler taşıyan gelenekli, seçkin yerleşim bölgelerinden birisidir. Atatürk Kültür Merkezi’nden başlayıp tam bir dirsek çizerek Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nin önünden geçip Dolmabahçe’ye doğru inen İnönü Caddesi, Ayaspaşa’nın üst sınırını belirler. İnönü Caddesi’nin dirseğinin altında yamaçta uzanır. Ayaspaşa’nın Dolmabahçe yönünden Taksim’e doğru, eski ve önemli sokakları: Tarık Zafer Tunaya Sokak (eski Bağ odaları), Beytülmalcı, Sulakçeşme, Çifte Vav, Selime Hatun Camii, Saray Arkası, Ayaspaşa Camii, Kutlu, Bolahenk, Hariciye Konağı, Dünya Sağlık sokaklarıdır. Parke taşlı, bol kıvrımlı ve yokuşlu bu sokakların çoğu merdivenler ile kesilir veya son bulur.


TARİHİ YAPI

Semt adını Kanuni Sultan Süleyman sadrazamlarından olan Ayas Paşa’dan alır. Yeniçeri ocağından yetişen Ayas Paşa, Kanuni döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiş ve 1539’da vebadan ölmüştür. Ayas Paşa’nın kendi adıyla bilinen bu semtte bahçe içinde havuzlu bir konağı olduğu bilinmektedir. Ayaspaşa semtinin bulunduğu bölgeye ait ilk Osmanlı kayıtlarına göre buranın sık bir koruluk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre burada, 16.yy da padişahın Samsunlarının (savaşta kullanılan köpeklerinin) yetiştirildiği ve bakıldığı bir “Samsunhane” ve yakınında Evliya Çelebi’nin “Müneccim Kuyusu Mesiresi” diye bahsettiği mesire bulunmaktaydı. Ayas Paşa’nın büyük havuzlu bahçesinin ise günümüzdeki, eski Cennet Bahçesi çay bahçesi (şimdiki Türkiye Sınai Ve Kalkınma Bankası Eğitim ve Sosyal Tesisleri) olduğu sanılmaktadır. Bölgenin büyük çoğunluğu Ayas Paşa Vakfına aitti. 17.yy’dan itibaren Taksim’den İnönü Caddesi dönemecine kadar uzanan ve günümüzde Ayaspaşa’nın büyük bölümünü kapsayan bölge aşağıya Dolmabahçe’ye kadar mezarlık alanı haline gelmiştir. 1615 te yapılan bir anlaşmayla buralarda bir yerlerde Hristiyanlara da bir mezarlık yeri verilmiştir. Buraların “Grand Champs des Morts” (Büyük Mezarlık) adıyla anılmasına neden olmuştur. Tanzimat’tan sonra Batılılaşma süreciyle birlikte İstanbul’un yapısı yavaş yavaş değişirken o dönemlere kadar yabancıların, Levantenlerin bölgesi sayılan Pera ve çevresine Müslüman nüfusun kalburüstü kesimleri de rağbet etmeye başlayınca, kentin yerleşim bölgeleri Talimhane Taksim ve Ayaspaşa’ya doğru genişlemeye başlamıştır, kentin ortasındaki büyük mezarlığın görünümü göze batar olmuş ve 18.yy ortasından itibaren, önce Hristiyanlar için bugünkü Feriköy çevresinde bir mezarlık tahsis edilmiş böylece Ayaspaşa Mezarlığı yavaş yavaş o tarafa kaydırılmıştır. 1850 lere kadar burada önemli bir yerleşim olmadığı bilinmektedir. Yine söz konusu zamanlarda İstanbul’a gelmiş yabancıların çoğu, kenti anlatırken “Grand Champs des Morts”(Büyük Mezarlık)’ dan bahsetmişler ve İstanbul’un en güzel manzaralarından birinin bu noktadan seyredilebileceğini yazmışlardır. Gerçekten de burasının Boğaz, Üsküdar, Alemdağ, Adalar, Yalova ve sırtını yasladığı tepelere, Uludağ’a ve Marmara’nın bir kısmına kadar hakim olan bir manzaraya ve açıya sahiptir. Tüm bunları kitaplarında betimlemişlerdir.


YAPILAŞMA

Ayaspaşa’daki ilk önemli yapı, meşhur 1870 Beyoğlu yangınında küle dönen Alman Konsolosluğu’nun, mezarlığın bir bölümünü de içine alan yeniden şimdiki bina inşa edilmesiyle başlar. 1877 de biten binanın çatısında Prusya Kartalı heykelleri bulunduğu için o dönemde “Kuşlu Saray” olarak anılmaya başlanmıştır. Alman Konsolosluğu inşa edildiği tarihte bölge daha mezarlıktı. Alman Konsolosluk binası Mimar Gobbels tarafından yapılmaya başlanmış, Albert Kortum tarafından bitirilmiştir. Kuşlu Saray’ın kuzey yönünde biraz ilerisinde Dolmabahçe’ye bakan yamaçta 1849’da inşa edilmiş Gümüşsuyu Askeri Hastanesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi olan Gümüşsuyu Kışlası Binaları vardı. Dolmabahçe Sarayından yukarı çıkan ve mezarlığı ikiye bölen yol ise ileride İnönü Caddesi olacaktır. Ayaspaşa’nın tarihinde çok önemli bir yeri olan bir başka yapı konumu ile de göze batar. Bugün CVK Bosphorus Hotel olan arazide bulunan binadır. Bugün artık yerinde bulunmayan, ama semtin geleceğine damgasını vuracak olan Hariciye Konağıdır. 1887 yılında Padişaha itimatnamesini sunan İtalyan Büyükelçisi Baron Alberto Blanc’ın konsolosluk binası olarak inşa ettirdiği yapı bir süre sonra Sultan Abdülhamid tarafından satın alınmış ve Berlin sefiri iken hariciye nazırı olarak İstanbul'a dönen Ahmet Tevfik Paşa’nın ikametine tahsis edilmiştir. Konak 1897’de İsviçre asıllı eşiyle birlikte konağın güzelleştirilmesine büyük katkılar yapan ve konağı çok seven Ahmed Tevfik Paşa’ya ihsan edilmiştir. Ne yazık ki bina 1911’de yanmış ancak sağında ve solunda ki kâgir bölümler kurtulmuştur. Bu bölümlerden Kâtipler Dairesi 1930 yılında Park Otel’in çekirdeğini teşkil edecek olan Miramar Otel adıyla açılmış ve sonradan Park Otel’e dönüşmüştür.

İnönü Caddesi üzerindeki tek ahşap yapı olan Japonya Başkonsolosluğu ise 1904 yılında inşa edilmiştir. İlk sahibi Osmanlı Bankası müdürlerinden Pangiris’tir. Daha sonra 1928 yılında Japonya satın almış olmalıdır ki Başkonsolosluğunu burada açmıştır. Alt kat bürolar, orta kat kabul salonları ve üst kat konsolos konutu olarak kullanılmaktayken 2003 yılında Maslak’a taşınmışlardır. Halen bina konsolosluğa aittir ve boş durumdadır.

Selime Hatun Sokağı’na adını veren mescit 1930 lar da ibadete kapatılmış ve minaresi yıktırılmış, daha sonra Demokrat Parti döneminde onarılarak yeniden ibadete açılmıştır. 

Artık görkemli ve itina gösterilen binalarıyla tanınan Ayaspaşa’nın şimdiki hali 1925-30’lardan itibaren başlar. 19.yy’ın ortalarına kadar mezarlık olduğunu gördüğümüz semtte değişim hemen olmamış, aksine uzun bir döneme yayılmıştır. Devlet tarafından arazi satışına 1925’lerde başlandığı ve birkaç kişi tarafından çok ucuza kapatıldığı söz edilmektedir! İlk olarak Park Otel’in karşısında Ayaspaşa Apartmanı inşa edilmiştir. Daha sonra diğerleri Ekselsiyor, Gümüşsuyu Palas, Ankara Palas, Kunt, Melek, Kardeşler Apartmanı, Hayırlı, Rüya, Pamir apartmanları inşa edilmiştir. Hepsinin kendine özgü üslupları bulunmaktadır. Bu binaların çoğu artık ofis olarak kullanılsa da, Ayaspaşa, Hayırlı, Ekselsiyor, Çam Palas apartmanları gibi bazıları sadece mesken olarak kullanılmaya devam etmektedir. Ayrıca Sarayarkası Sokak ve Mollabayırı Sokak üzerinde 1950 yıllarından itibaren yapılmış yan yana bitişik apartmanların, Aylin, Doğan, Taşkent, Göknil Apt. Gibi denize nazır çok güzel manzaraları, geniş, bakımlı bahçeleri vardır. Denizden Üsküdar tarafından her geçişinizde bu muhteşem manzaraya sahip apartmanları, evlerin heybetli görünümlerini görürsünüz. Semtin çok güzel, birçok simge apartmanları mevcut olup bunlardan sadece bir tanesi olan Gümüşsuyu Palas’tan biraz detaylı bahsetmek, tanıtmak isterim:


Gümüşsuyu Palas; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Taksim Gümüşsuyu Caddesine cepheli olarak art Nouveau stilinde 1900 tarihlerinde inşa edilmiştir. Mimarı ve yapım tarihi belli olmayan binanın 1900’lü yılların başlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Bina Azaryan ailesi tarafından yaptırılmış ve 1939 ‘a kadar Azaryan Han olarak bilinmiş, Azaryan ailesinin Fransa’ya yerleşmesinden sonra bina Demiriz ailesine geçmiş ve bir takım tadilatlar görmüştür. Zaman içinde adı da Gümüşsuyu Palas olarak değiştirilmiştir. Yapı, bodrum katı depo, üst katları konut olmak üzere 6 kattan oluşuyor ve diğer Art Nouveau örneklerde gördüğümüz gibi yapım tekniği tuğla üstü düzgün kesme taş taklidi sıvadır. Binanın düzgün kesme taş duvar taklidi tabanının üzerine dorik üslupta Neo Barok bir kompozit cephe oturtulmuştur. Art Nouveau’nun üslupsal özelliği olan plastik süslemeler, cephede dengeli boşluklarda kullanılmıştır. Binanın ön cephesi karakteristik merkez cumba ve yanlarda bulunan dar cumbalarla üçe bölünmüştür. Balkonun üstünde bulunan kalkan formundaki eğrisel hareketli süslemeler, silmelerle beraber katları birbirine bağlamaktadır. Kat aralarındaki bu silmeler aynı zamanda Neo Barok ve Art Nouveau üslüpların geçişini sağlamaktadır. 3. ve 4.katlardaki kadın başı heykeller ve balkon korkuluklarının altında ve üstünde birleşen kıvrık uçlu eğrisel motifler dönemin tarzını yansıtmaktadır. Yapının çatı katındaki saçak altı taşıyıcıları ve Gaudi’yi hatırlatan korkuluklar; Gümüşsuyu Palası döneminin önemli yapıları arasına katmaktadır. Yapı yan cephesi dışında çok bozulmamıştır, deniz tarafındaki cephesi ise oldukça sadedir.


Zamanında veya günümüzde bu semtte yaşamış, yaşayan birçok ünlü şahsiyet, sanatçı, aydınların da isimlerini yazarsak: Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım (Uşaklıgil), Kazım Taşkent, Rüştü Erdelhun Paşa, Kemal Atalay Paşa, Kenan Yontunç, Şevket Rado, Erol Simavi, Avni Arbaş, Prof. Dr. Mükerrem Berk- Sevin Berk , Semiha Berksoy , Cahide Sonku-İhsan Doruk, Feridun Cemal Erkin, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Ayla Erduran, Emine Uşaklıgil, Yekta Kara, Ali Taygun, Ali Poyrazoğlu, Hale Soygazi, Prof. Dr. Murat Belge, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay-Metin Ahunbay, Arthur James Baldwin, Hüsnü Onaran, Ferai-Lütfü Tınç, Ertuğrul Özkök, Meltem Cumbul, Erman Toroğlu, Av. Turgut Kazan.

1930’lardan itibaren Ayaspaşa’nın profilini ve havasını belirleyen en önemli unsur pek tabii ki Park Otel ve Alman Konsolosluk binalarıdır. Var olduğu sürece her dönemin tüm ünlü siyaset, iş adamları ve sanatçılarının uğrak yeri olmuştur, özellikle de Atatürk’ün, VIII. Edward, Yahya Kemal ve Adnan Menderes’in. Daha sonra 1979 da yıkılan Park Oteli’nin yerine CVK Bosphorus Park Otel yapılmıştır.

İstanbul şehri için “Dünya eğer tek ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.” Evet Napolyon yanılmıyorsam mektuplarından birinde yazmış olmalıdır. Tabii bu Mısır seferi için gözünü doğuya diktiğinde söylenmiş olsa gerek, aslında antik Yunan’a meraklı Fransızlar belki de bunu Büyük İskender’den almadıkları ne malum… Yaklaşık olarak biri 2300 yıl, diğeri ise 200 yıl önce yaşamış insanlar bunlar.

Unutmayalım Yenikapı kazılarını bir kenara bıraksak bile 3000 yıllık bir kent, 1600 yıllık imparatorluklar başkenti olmuş bir şehrin, önce dış mahallesi şimdi ise merkezi olan bir semtinden bahsettiğimiz gözden kaçmamalıdır. 1910’lu yıllarda, o zamanın mesire yerlerinden olan Ayaspaşa, günümüzde özellikle köklü, yerli ve yabancı firmaların ve yabancı diplomat ailelerin, entelektüel, yazar, gazeteci, sanatçı, akademisyenlerin, ünlü işadamlarının tercih ettiği semt olmasını; önemli ve merkezi yerde konumlanmış olmasına, denize ve Taksim’e yakınlığına, müthiş manzarasına, huzurlu, sakinliği ve mahalle havasını korumasına borçludur.